ARAŞTIRMACI OLMAK İÇİN, HOCANA SÖYLEDE HUBUN FİŞİNİ ÇEKMESİN, CASUSTAN ÖNERİLER - KOMİK SÖZLER
  ANASAYFA
  RESİMLER
  FIKRA KÖŞESİ
  ANİMASYONLAR
  OYUNLAR
  ANKET
  HABERLER
  KIZ TELEFON ADRES DEFTERİ
  KOMİK SÖZLER
  VB.NET KODLARIM
  İŞSİZLİĞE SON İŞ ARAYANLAR

Küçük Beyaz Bulut Bir Canı Almak GülümseArka Sokak Öğretmen
Öğretmenin adı bayan Thompson'du ve 5.sınıf öğrencilerinin
önünde ayakta durduğu ilk gün onlara bir yalan söyledi. Çoğu
öğretmen gibi, onlara baktı ve hepsini aynı derecede
sevdiğini söyledi. Bu mümkün değildi, çünkü orada en önde,
sırasına adeta çökmüş gibi oturan küçük bir öğrenci vardı.

Adı Teddy Stoddard. Bir önceki yıl, bayan Thompson,
Teddy'i gözlemiş, onun diğer çocuklarla oynayamadığını;
giysilerinin kirli ve kendinin de hep banyo yapması gereken
bir halde olduğunu görmüştü ve Teddy mutsuz da olabilirdi.

Çalıştığı okulda bayan Thompson, her öğrencinin geçmişteki
kayıtlarını incelemekle de görevlendirilmişti ve Teddy'nin
bilgilerini en sona bırakmıştı. Onun dosyasını incelediğinde
şaşırdı. Çünkü; birinci sınıf öğretmeni:
"Teddy zeki bir çocuk ve her an gülmeye hazır.
Ödevlerini düzenli olarak yapıyor ve çok iyi huylu...
Ve arkadaşları onunla olmaktan mutlu..." diye yazmıştı.

İkinci sınıf öğretmeni:
"Mükemmel bir öğrenci, arkadaşları tarafından sevilen,
fakat evde annesinin amansız hastalığı onu üzüyor ve
sanırım evdeki yaşamı çok zor.." diyordu.

Üçüncü sınıf öğretmeni:
"Annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Babası ona
yeterince ilgi gösteremiyor ve eğer birşeyler yapılmazsa
evdeki olumsuz yaşam onu etkileyecek." diye yazmıştı.

Dördüncü sınıf öğretmenine gelince:
"Teddy içine kapanık ve okula hiç ilgi göstermiyor,
hiç arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor." demişti.

Şimdi bayan Thompson sorunu çözmüştü ve kendinden
utanıyordu. Öğrenciler ona güzel kağıtlara sarılmış süslü
kurdelerele paketlenmiş yeni yıl hediyeleri getirdiğinde
kendini daha da kötü hissetti. Çünkü Teddy'nin armağanı
kaba kahverengi bir kese kağıdına beceriksizce sarılmıştı.
Bunu diğer öğrencilerin önünde açmak ona çok acı verdi.

Bazıları, paketten çıkan sahte taşlardan yapılmış,
birkaç taşı düşmüş bileziği ve üçte biri dolu parfüm şişesini
görünce gülmeye başladılar, fakat öğretmen, bileziğin
ne kadar zarif olduğunu söyleyerek ve parfümden de birkaç
damlayı bileğine damlatarak onların bu gülmelerini bastırdı.

O gün okuldan sonra Teddy öğretmenin yanına gelerek;
"Bayan Thompson, bugün hep annem gibi koktunuz" dedi.

Çocuklar gittikten sonra öğretmen yaklaşık bir saat kadar
ağladı. O günden sonra da çocuklara okuma, yazma,
matematik öğretmekten vaz geçerek onları
eğitmeye başladı. Teddy'ye özel bir ilgi gösterdi.
Onunla çalışırken zekasının tekrar canlandığını hissetti.
Ona cesaret verdikçe çocuk gelişiyordu. Yılın sonuna dek,
Teddy sınıfın en çalışkan öğrencilerinden biri olmuştu.

Öğretmenin, hepinizi aynı derecede seviyorum yalanına
karşın Teddy, onun en sevdiği öğrenci olmuştu.

Bir yıl sonra, kapısının altında bir not buldu. Teddy'dendi.
Tüm yaşantısındaki en iyi öğretmenin kendisi olduğunu
yazıyordu. Ondan yeni bir not alana kadar 6 yıl geçti.
Notunda liseyi bitirdiğini ve sınıfındaki üçüncü en iyi öğrenci
olduğunu ve bayan Thompson'un halâ hayatında gördüğü
en iyi öğretmen olduğunu yazıyordu. Dört yıl sonra, bir mektup
daha aldı Teddy'den. O arada zamanın onun için zor olduğunu
çünkü üniversitede okuduğunu ve çok iyi dereceyle mezun
olmak için çok çaba sarfetmesi gerektiğini yazıyordu. Ve
bayan Thompson halâ onun hayatında tanıdığı en iyi öğretmendi.
Daha sonra dört yıl daha geçti ve bir mektup daha geldi.
Çok iyi bir dereceyle üniversiteden mezun olduğunu ama daha
ileriye gitmek istediğini yazıyordu. Ve halâ bayan Thompson
onun tanıdığı ve en çok sevdiği öğretmendi.
Bu kez mektubun altındaki imza biraz daha uzundu.
Theodore F.Stoddard Tıp Doktoru.

Bu hikaye burda bitmedi. İlkbaharda bir mektup daha aldı
bayan Thompson. Teddy hayatının kızıyla tanıştığını
ve evleneceğini yazmıştı. Babasının birkaç yıl önce öldüğünü,
bayan Thompson'un düğünde damadın anne ve babası için ayrılan
yere oturup oturamayacağını soruyordu. Tabii ki oturabilirdi.

Tahmin edin ne oldu?
Bayan Thompson törene giderken özenle sakladığı
birkaç taşı düşmüş olan o bileziği taktı,
Teddy'nin ona verdiği ve annesi gibi koktuğunu
söylediği parfümden sürmeyi de ihmal etmedi.

Birbirlerini sevgiyle kucaklarlarken, Teddy, onun kulağına
"Bana inandığınız için çok teşekkürler bayan Thompson,
kendimi önemli hissetmemi sağladığınız için ve beni
böyle değiştirdiğiniz için de..." diye fısıldadı.

Bayan Thompson gözünde yaşlarla ona karşılık verdi:
"Yanılıyorsun Teddy... Ben değil, sen bana öğrettin.

Seninle karşılaşıncaya kadar
ben öğretmenliği bilmiyormuşum..!"
MİLLİ DELİKANLI(+18)İdeal Boğaİnsan Vucudunun İlginc ÖzellikleriTürk Yalanları:en çok uyuz olduğunu<z sorular nelerdir?...." href="http://www.komiksozler.net/9159_ata_sozlerindeki_zitliklara_bakarmisinizz_:D.html">ata sözlerindeki zıtlıklara bakarmısınızz Temel karayollarındabuyrun okuyun hihihiBİLGİSAYAR ACEMESİNE EN İYİ NASIL YARDIM EDİLİRkaracaoğlnın yurek burkan hikayesiGARSONLARI DELİRTEN DİYALOGLARBuranın yöneticisi kim?bilgisayar manileriErkeklerin Duasi


Küçük beyaz bulut dağların üzerinde gülümsedi.
Armut ağacının gölgesinde yatmakta olan Hasan,
gözlerini küçük beyaz buluttan ayırmadan
kardeşi Esma'ya seslendi:

- "Esma bak, buluta bak buluta."

Esma, buluta baktığında; onun, küçük, tekerlekli bir
bisiklete benzediğini şaşarak izledi.

- "Benim de öyle bir bisikletim olacak." dedi Hasan.

"Benim de uzun saçlı, kocaman bir bebeğim olur mu?"
diye düşündü Esma. Küçük beyaz bulut, o anda
upuzun saçlı kocaman bir bebek oluverdi.
Esma'nın minicik beyninde büyüdükçe büyüdü,
kalbi hızlı hızlı çarpmaya başladı.
Alır mıydı babası?
"Yağmur yağar, iyi ürün alırsak
alacağım demişti.". Ama alır mıydı?

Elindeki çapayı cılız pamuk saplarının dibinde
birkaç defa gezdiren Cemal doğruldu, belini tutarak.
Yüzünü armut ağacına çevirdiğinde;
çocuklarının gökyüzünü izlediklerini gözledi.
Küçük beyaz bir buluttu gözledikleri. Bu mevsimde
bir pamuk yumağı gibi gökyüzünde belirir,
sonra yitip giderlerdi. Ne gölge verirler,
ne de yağmur olup bereket sunarlardı.
Yarı eğildi, çapayı yavaşça kaldırıp,
ümitsizce indirdi susuzluktan çatlamış kuru toprağa.
Birkaç güne kalmaz bu pamuklar kuruyup giderlerdi...

Hacer, kovanın ipini saldıkça saldı kuyuya.
Yetmedi ip, eğilip uzandı kuyunun taşına,
kolunu uzatabildiği kadar uzattı. Güç bela
doldurabildi kovayı. Nereye gitmişti bu sular?
Akarsular kurumuş, kuyularda su bitmişti...

Hasan, tekrar bulutu göstererek:

- "Esma bak, dedi. Şimdi de kamyon oldu.".

Hafiften gülümsedi çocuklara küçük beyaz bulut,
sonra kendisini belli belirsiz esen rüzgara bıraktı.
Dede oldu, koyun oldu, uçurtma, tren, umut oldu,
umutsuzluk oldu. Kendisine katılmak isteyen
su tanecilerinden özenle uzaklaştı.
Büyük kara bulutlara hiç yaklaşmadı.

Kaç zaman geçmişti hatırlayamadı,
tekrar rastladığında başı öne eğilmiş,
gözleri dolmuştu Hasan'ın. Cemal,
tarlanın bir köşesinde acı acı çekiyordu sigarasını.
İçinde Hasan'a vurduğu tokadın burukluğu...

Küçük beyaz bulut bisiklet oldu,
uzun saçlı kocaman bir bebek oldu,
kamyon oldu ama ne Hasan'ın, ne de Esma'nın
öne eğilmiş başlarını yukarıya kaldıramadı.

İki damla yaş süzüldü Esma'nın gözlerinden,
içinde uzun saçlı kocaman bir bebek olan,
iki damla yaş ıslattı toprağı.


Küçük beyaz bulut, birden bire karardı,
ağladıkça ağladı...
Bereket oldu.

 


Doktordu. Günleri hastahanede geçiyordu. Eve yorgun argın dönüyordu her gün. İnsanlar doktorları rahat rahat hayat yaşayan kişiler olarak bilirler hep.Halbuki en stresli hayat beklide onların hayatıydı.
İki çocuğu ve karısı ile beraber mutlu bir hayatları vardı. Bütün gelirlerini ve giderlerini bu üç , bir de kendi dört kişiye göre planlanmıştı.Böyle planlı yaşamazlarsa bir gün ekonomik sıkıntı çekebilirlerdi. Sevgi dolu bir kalbi vardı. Çocuklarını ve karısını çok seviyordu. Karısı da iyi bir insandı. Hele hele bu iyilik ve güzelliği çocuklarına aşılamaya çalışması onu bir kuyumcu kadar hassas yapmıştı. Adeta işliyordu bir gergef gibi ruhlarını çocuklarının. Bu böyle giderken , mutlulukları yolundayken bir gün içlerine sıkıntı ateşi düşürecek bir şey oldu. Belki pek o kadar mühimsenecek bir şey değildi ama onlara göre ekonominin bu kadar enflasyonla basınç yaptığı bir devirde bu büyük bir konu idi.
Neydi bu konu merak ettiniz herhalde. Evet tahmin ettiğiniz gibi bir bebek bekliyorlardı. Üç, dört aylık hamileydi karısı. Hiç beklenmedik bir haber karşısında ikisi de şoke olmuştu. Bütün planları, hayatlarının programı alt üst olacaktı böylelikle. İçlerindeki sıkıntı gün geçtikçe büyüyordu. Bu çocuğu istemiyorlardı. Doğmaması gerekti bu miniğin. Hayatlarını bunalıma sokacak bu misafirin evlerine ayak basmaması her şeyden daha iyi olacaktı...
Bir gece baş başa verdiler ve iyice konuyu derinlemesine konuştular aralarında. Ve karar verdiler onu aldırmaya. Çünkü güçleri yetmeyecekti onu yetiştirmeye..
Evet ertesi gün gidecekler ve bu işten iyi anlayan bir doktor üç dört aylık bir misafirin hayatına son verecekti. Bir sürü bahaneler ve sebepleri bir bir sıraladılar gece boyunca birbirlerine. Ve bu işin bitmesi gerektiğine karar verdiler sabaha doğru..İçlerinde bir huzursuzluk olsa da bu, hayatları boyunca çekecekleri huzursuzluktan daha büyük olamazdı.
Evet o sabah beraberce çocuklarını evde yalnız bırakarak doktora gittiler. Onları yalnız bırakmalarının sebebi ise çok çabuk döneceklerini tahmin ettiklerindendi. Doktor arkadaşı onlara randevu vermişti ve bu işi çok çabuk bitirebileceğini, hiç sıra beklemeyecekleri söylemişti..
Evde yalnız kalan çocukların büyük olanına iyice tembih etmişlerdi kavga falan yapmamaları için. 'Kardeşini sakın ola ki dövmeyesin !' diye iyice uyarmışlardı. Küçüğün zaten sözden anlayacak yaşta değildi. Her söylenene baş sallıyor veya sinirlenince 'Olmaz' deyip , geçiyordu. Aklı ermiyordu bazı şeylere..
Onlar gittiklerinde çocuklar güzel , güzel oynamaya başladılar. Gün ışığı perdeleri açık olan pencereden içeriye sızıyor ve halıların üstüne aydınlık motifler oluşturuyordu. Ama bu motifler gün boyu sürecek miydi? Bu aydınlık bütün günü kaplayacak mıydı?
Evet onlar muayenehaneye ulaştıklarında iki kardeşte iyice oyuna dalmışlardı. Hele birde bu oyun büyüğün babasını ameliyat aletlerini bulması ile hareketlenince daha da sevinmişlerdi. Günlerdir yalnız kalmayı özlüyordu zaten çocuk. Küçüğü ile beraber doktorculuk
Oynamayı, onu ameliyat etmeyi aklına koymuştu nice zaman önce.
Ama bir fırsatını bulamamıştı işte bu gün eline böyle bir fırsat geçmişti. Anne ve babaları dönmeden bu fırsatı değerlendirmeli
Ve ameliyatı bitirmeli idi. Hatta dikişi bile televizyonlarda gördüğü gibi tamamlamalıydı. Ama onun alnından terleri kim silecekti.
Hiç hemşiresi yoktu bu iş yapacak. Olsun; kardeşi bu iş yapardı.
Ara sıra alnındaki terleri o silebilirdi. Zaten bu bir oyun değimliydi?
Evet işte cerrahi oyunu başlamıştı. Kardeşini ameliyat olması gerektiğine iyice ikna etti ağabey. Sonra eline neşteri aldı. Bir sürü pamuk, tentürdiyot gibi malzemeleri de yanı başına koymuştu.
Sargı bezi, merhemler hepsi vardı işte kutuda.
Dikişi için ip ve iğne bulması gerekiyordu. Bunun için annesinin perdeye gecen geçen gün iliştirdiği ipi takılmış iğneyi aldı ve onu da malzemelerinin yanına koydu. Onlar bu işle meşgul iken anne ve baba muayenehanede çocuğu aldırmakla meşguldüler çocuk ilk bıçağı kardeşine vurduğu anda, doktorda ilk bıçağı vurmuştu cenine sanki aynı anda devam ediyordu ameliyat işi. Bir farkı vardı aralarında. Biri biraz sonra iğleşecek umudu ile kalbi atan bir miniğin yaptığı ameliyattı. Diğeri bir daha hayata uyanamayacak ceninin karamsar tablosu idi. Fakat her ikisi de bir feryat odağında toplanıyordu bu işin.
Çocuk çok korktu kardeşinin durumundan. Onun çırpına çırpına can vermesi onu oldukça ürkütmüştü. Ama küçük olduğu için ölümün ne olduğunu bilmiyordu. Onun, attığı birkaç tane dikiş ile düzeleceğini sanıyordu. Ve uyusun diye üzerine beyaz bir çarşaf örttü sonrada..
Tıpkı televizyonlarda olduğu gibi.
Biraz sonra hastahanede anne ve babanın işi bitmişti onlar eve dönmeye hazırlanırken çocukta yaptığı hatayı biraz hissettiği için evden kaçıp ta saklanmayı kafasına koymuştu ne yapsa da babasından annesinden gizlene bilseydi. Bunun için en emin yer evlerinin önünde devamlı park eden kamyonun altı idi. Orada kimse onu bulamazdı. Çünkü oldukça sakin bir yerdi bu kamyonun altı. Ara sıra burada arkadaşları ile saklanırlar ve ellerine geçirdikleri bir kedi ile saatlerce oynarlardı. Bunu hatırladı çocuk ve doğrudan doğruya kamyonun altına girdi ve sırtını tekere yaslayıp öylece minik kalbi ile sucunu düşünmeye başladı. Ya annesi babası kardeşinin halini görürse
Ve onu döverse diye düşünüyordu. Anne baba yola çıkmış evlerine doğru ilerliyorlardı bu sırada kamyon sahibi de bir yere yük almak için evinden çıktı. Her şeyden habersiz olarak kamyona doğru yürüdü ve bindi. Kontak anahtarını çevirdi. Çocuğunda bundan haberi yoktu. Olsa da zaten çok dalgındı. Anne baba semtlerine yaklaşmışlardı ama kamyon harekete geçmişti onlar daha eve ulaşamadan ağabey kardeşine ulaşmıştı. Evet kamyon bu küçük bedeni bir teker dönüşü ile ezip geçmişti. Çocuk bir anda can verdi.
Bir şeyi ezdiğini fark eden şoför aşağıya indi ve bir de ne görsün: karşı evin çocuğu kamyonun altındaydı.Büyük bir şok geçirdi adam. Ama faydasız. Çocuğun cansız bedeni yol üzerinde üzerinden geçen kamyonun teker izleriyle öylece duruyordu. Büyük bir kalabalık toplanmıştı evin önünde. Herkes bir şeyler söylüyordu" yok çocuktaydı kabahat , yok kamyon sahibindeydi suç" gibi sözlerdi bunlar. Bunların ne önemi vardı şimdi. Bu gün iki can gitmişti ve üçüncüsü de daha doğmadan uçu vermişti biraz evvel.
Anne ve baba evlerinin önündeki bu kalabalıktan kuşkulanmışlardı ama böyle bir şeye ihtimal vermiyordu. Fakat olay yerinde başlarına geleni anlayınca anne düşüp bayıldı. Onu hastahaneye götürdüler. Baba büyük bir telaş içinde eve koştu. Ve küçüğü bağrına basıp öpüp koklamak istiyordu. Bir evladını kaybeden babanın içinde diğerine odaklanan sevgiyi bu derdi çekenler, bu acıyı tadanlar çok iyi bilirler.. Ama eve girdiğinde tüm hayatı sönmüştü. Bütün dünyası yıkılmıştı. Evin içinde dıştan akseden ışık bile artık halılarda aydınlık motifler örmüyordu. Her şey karanlıktı artık. Her şey zifiri bir renge bürünmüştü. Evet bir cana bedel iki çocuğunu da almıştı işte Allah . Bu bir ikazdı ama çok pahalı bir ikaz onlar için.

 


Küçük kız hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini iyi hissetmesine sebep oldu. Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmedigini hatırladı. Hemen bir not yazdı yolladı.
Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendiki her öglen yemek yedigi lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı. Garson kız ilk defa yüklü bir bahşiş alıyordu. Akşam eve giderken kazandıgı paranın bir kısmını herzaman köşe başında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı. Adam öyle minnettar oldu ki... iki gündür bogazından aşagı lokma geçmemişti. Karnını doyurtduktan sonra bir apartmanın bodrumundaki tek göz odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydiki bir saçak altında titreyen köpek yavrusunu kucagına alıverdi.
Küçük köpek gece sogugundan kurtuldugu için mutluydu. Sıcak odada bir o yana bir bu yana koşturup duruyordu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı... Anneler, babalar dumandan bogulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp ölümden kurtardılar..

Bunların hepsi beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir ''Tebessümün' sonucuydu... 

 


Serin bir yaz günüydü.Ben arkadaşlarımla bizim sitenin arkasındaki eski harabelige gittik.Orda galipten sesler duymaya başladık.Tam ordan kaçmaya çalışırken kapılar kapandı ve 3 harfliler geldi kız arkadaşlar korkmaya başladı.Ben heyecanlandım.Birden siyah renkten kırmızıya dönüşen bir yaratık önümüze geçti.Sonra yaratık erkekleri yani bizi kapıya çıkardı.Biz koştuk ve ailelerimize haber vermeye gittik.Döndüğümüzde kızlar ölü olarak bulundu.Otopside kızların kötü yollarla öldüğü anlaşıldı.Bu olaydan çok etkilendim.Ayrıca inanmayan kızlarında başına geldi... 



 

 

 

 


18 YAŞINA GİREN ÇOCUK KOŞARAK HEYACANLA BABASININ YANINA GELİR;
"BABA BABA BİLİYORMUSUN BEN BUGÜN MİLLİ OLDUM" DER.BABASI:OĞLUM ERKEK OLDU DİYE SEVİNİR."AFERİN OĞLUM,HADİ BEN KAHVEYE GİDİYORUM SENDE GELDE HAVAMIZI ATALIM".DER.
BABASI KAHVEYE GİRER BİR MASAYA OTURUR,PEŞİNDEN OĞLU GELİR VE. "-MİLLİ OLDUM HERKES DUYSUN DER."
BABA YİNE BÜYÜK BİR SEVİNÇ İÇİNDE; "-AFERİN OĞLUMA,HERKESE BENDEN BİR ÇAY,GEL OTUR OĞLUM YANIMA" DER.
ÇOCUK:"BABA OTURAMIYORUMKİ KIÇIM ACIYOR"...
                                                                                       :çılgın   :utandım 

 



İdeal Boğa

Bir adamla karısı hayvanat bahçesini gezerken çiftlik hayvanlarının bulunduğu bölüme gelmişler ve bir çitin önünde durmuşlar. Çitin

üstündeyse "Bu boğa geçen sene tam 50 kez çiftleşti." yazıyormuş. Kadın bunu okuduktan sonra kocasına dönerek "Bu boğadan

öğrenecek şeylerin olmalı" demiş. Adamın siniri bozulmuş ama ses çıkarmamış. Bir başka çite gelmişler ve "Bu boğa geçen sene 100 kez

çiftleşti!". Kadın kocasına dönerek "Deminkini boşver asıl bunu örnek almalısın kendine" demiş. Adam yine sesini çıkarmamış. Bir sonraki

çitte ise "Bu boğa geçen sene tam 365 kere çiftleşti !!!". Kadın kocasına dönerek "Çüşş!!! Bir yıl boyunca hergün çiftleşmiş. Asıl bu

boğayı kendine idol olarak seçmelisin!" demiş. Adam artık dayanamamış ve "Peki karıcım ama bi sor bakalım, arkadaş hep aynı inekle mi

çiftleşmiş?"

 


[color=green]* Vücudumuzda bulunan yağla 7 iri sabun kalıbı yapabiliriz.

*O kadar çok karbon taşırız ki bunları bîr araya toplayıp kullanmak mümkün olsa; 9000 adet kurşun kalem yapabiliriz.2200 kibrite yetecek kadar fosforumuz, 250 gramdan fazla sürfürümüz, bir kaşık dolusu muz mağnezyummuş, 5 cm boyunda bir çivi yapacak kadar demirimiz vardır.

*Vücudumuzda 25 milyar oksijen alıcı kırmızı kan yuvarlakları bulunmaktadır. Bunları bir yüzey üzerine yayacak olursak 2570 metre karelik bir alanı kaplar.

*Bebekken 270'den fazla kemiğimiz varken, büyüdükçe bunların bazısı birbiriyle kaynaşarak sonunda sadece 206 kemikle kalırız.

*Kalbimiz normal olarak dakikada 70-72 kere atar. Bu atışa göre, 70 yaşındaki insanın kalbi 2500 milyon kere atmış ve bu süre içindede 167561600000 kilo kan, damarlarımıza pompalamıştır

*Normal bir vücut ısısı ile, insanın dayanabileceği en sıcak suyun ısısı 110°Cdir.

*Normal bir insan vücudunda bulunan elektrik, 25 Wattlık bir lambayı dakikalarca yakabilir.

*Esmerlerde 120 bin, sarışınlarda ise 140 bin adet saç teli vardır. Her geçen gün başımızdan 25.000 arasında saç teli kopar ve yerine yine aynı sayıda yenileri çıkar.

*Tek bir dakika içerisinde 1025 cm küplük havayı içimize çeker, 4 kilograma yakın kanı vücudumuz içinde devrederiz.

*Yapılan araştırmalara göre 6 dakika su altında kalabilir, 20 dakika nefesimizi tutabilir, sıfırın altında 103 derecelik bir soğuğa karşı koyabiliriz. 30 gün aç 110 saat da uykusuzluğa dayanabiliriz.

*Tırnaklarımız bir yılda 3,75 metre kadar uzar.

*İnsan doğduktan bir kaç gün sonraya kadar, hiç birşey duymayacak kadar sağırdır.
 

 


[CENTER]Kalsaydınız bişeyler yerdik... Vallaha sarıda geçtim memur bey... Kazanmak önemli diil mühim olan yarışmaya katılmaktı... Dünya ahiret bacımsın... Şuan 65 milyon bizi izliyor... Bu son sigaram... Bütün kadınlar güzeldir... İki saat kapıda bekledim, açan olmadı... Seni düşünmekten bütün gece gözüme uyku girmedi... Sen bi de beni gençliğimde görecektin... Ağlamıyorum... Gözüme bişey kaçtı... Yemezsen arkandan ağlar... Seni leylekler getirdi yavrum... Akşama erken gelicem... Bu aldığım en güzel hediye... Bi oturuşta iki büyük devirirm... Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için... Ağzıma sigara sürmedim... Ben almiyim rejimdeyim... Eee ne zaman gidiyoruz içmeye?... Kadınlar en çok kel erkeklerden hoşlanır... İşim bitsin ben seni ararım... Bir kez olsun yüzüm gülmedi... Hayatımda hiç ilaç almadım... İhraç fazlası bunlar... O elinizdeki tek kaldı, başka yok... Bi`tanem... Seni Seviyorum... Beni seçerseniz size... Ben de tam seni arayacaktım... Bi şey olmaz... Ben eski yüzücülerdenim... Bizi davet ettiler ama gitmedik... Valla bu size çok yakıştı... Senin annen bir melekti yavrum... Bana yan bakan daha anasının karnından doğmadı... Merak etme hayatım sekreterimi görsen çok çirkin.... Büyük ikramiyeyi kazanmak istemiyorum önemli olan alın teri... Merhaba karıcım, mesai yeni bitti de... Üzülme sevgilim evlenince anneni yanımıza alırız... Evi boşaltın! Almanya`dan oğlum geliyor... İki gözüm önüme aksın ki... Kilolarımla barışığım ben böyle mutluyum! Formu doldurun biz sizi ararız Bu sene üniversite soruları çok basitti, keşke sınava girseydim... Ben her bahar aşık olurum... Gerçek aşkı sende buldum... 2 saat bekledim...Gelmedin! Üşüyosan ceketimi alabilirsiniz... Seni anlıyorum. Hatırası var, bunu sana veremem... Arkasından değil, burda olsa yüzüne de söylerim Her bedene uyar bu... Gol atmayı sevmiyorum.Asist yapmak daha çok hoşuma gidiyor. Senin eline kimse su dökemez.. Öğretmenin vurduğu yerde gül biter Şöyle bir arabam olsun milyarlarca borcum olsun... Benim için önemli olan ruh güzelliği Hediye olmasa inan verirdim. Bi arkadaşa bakıp çıkıcam, istersen kimlik bırakayım... Mektup gelmedi mi? Ama ben kendi elimle postaya attım... Belki biraz sıktı ama hiç merak etmeyin kullandıkça açılır... Kitaplarıma bir daha bakayım ama kitabı sana verdiğimden eminim... Onun için bişeyler yapmayı çok isterdim... Ama malesef... Elimden bişey gelmez... Sensizlik canıma tak etti... Ben hiç yalan söylemem Akşam elektrikler kesildi, dersimi yapamadım... Bunun garantisi biziz abi... Telefon şehirlerarasına kapalı Ben zaten böyle olacağını biliyordum... Bi kereden bişey olmaz. Biz sadece arkadaşız. Kuran çarpsın bu son sigaram Son biletler bunlar Hiç acıtmayacak. Daha önce hiç kimseyi böylesine sevmemiştim. Sizin mutluluğunuz bizim mutluluğumuz... Sayısaldan para çıksa, önce kimsesiz çocuklara sonra da yaşlılara bağışlarım... Haaa bi de okul yaptırırım... Abi kızı görücen bi içim su... Adem Bey şu an toplantıda... Kim arıyodu? Sizden iyi olmasın bi arkadaşım vardı... Kuru ekmek bana yeter... Yeter ki huzurum yerinde olsun... Dış transferleri 15 gün içinde bitiricez.... Aradım... Çaldı çaldı açan olmadı... Dünyanın en mutlu çifti olucaz... Devletimiz güçlüdür.......... Failleri en kısa zamanda yakalanacak...... Enflasyon düşecek....... Bu kış komünizm gelecek....... Memuru enflasyona ezdirmeyeceğiz...... Bu konuda elimizden geleni yapıyoruz...... Benim işçim, benim köylüm, benim memurum... :D--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------:D:D 

 


adamın karşısında durunca geldinmi sorusu ve uyurken söylenilen uyudunmu sorusu..  :mad: 

 


1. damlaya damlaya göl olur / taşıma suyla değirmen dönmez
2.. iyi insan lafın üstüne gelir / iti an çomağı hazırla
3.. bir elin nesi var iki elin sesi var / nerde çokluk orda bokluk
4.. fazla mal göz çıkarmaz / azıcık aşım ağrısız başım
5.. kervan yolda düzelir / balık baştan kokar
6.. söz gümüşse,sükut altındır / sükut ikrardan gelir
7.. harama uçkur çözülmez / güzele bakmak sevaptır
8.. iki gönül bir olunca samanlık seyran olur / iki çıplak bir hamama yakışır
9.. bülbülün çektiği dili belası / bilmemek ayıp değil sormamak ayıp
10.. eşeğe altın semer vursan da eşek yine eşektir / ye kürküm ye
11.. eğri otur doğru söyle / doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar
12.. düşenin dostu olmaz / dost kara günde belli olur
13.. ava giden avlanır / atın ölümü arpadan olsun
14.. erken kalkan yol alır / acele işe şeytan karışır
15.. birlikten kuvvet doğar / körler sağırlar, birbirlerini ağırlar
16.. tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır / lafla peynir gemisi yürümez
17.. gün ola harman ola / perşembenin gelişi çarşambadan bellidir
18.. ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol / hocanın dediğini yap, yaptığını yapma
19.. iyilik yap denize at / merhametten maraz doğar
20.. zararın neresinden dönülse kardır / gelen gideni aratır
21.. yüzü güzel olanın huyu da güzel olur / yüzü güzel olanı değil huyu güzel olanı sev
22.. akıl akıldan üstündür / aklın yolu birdir
23.. el elden üstündür / alet işler el övünür
24.. acı patlıcanı kırağı çalmaz / yaşın yanında kuru da yanar
25.. zorla güzellik olmaz / zora dağlar dayanmaz
26.. öfke baldan tatlıdır / öfke ile kalkan zararla oturur
27.. işleyen demir ışıldar / insan yedisinde neyse yetmişinde de odur
28.. fazla mal göz çıkarmaz / azı karar çoğu zarar
29.. insan kıymetini insan bilir / insanoğlu çiğ süt emmiş
30.. anasına bak kızını al, kenarına bak bezini al / beş parmağın beşi birbirine Benzemez
31.. olmaz olmaz deme, olmaz olmaz / iş olacağına varır
32.. eski dost düşman olmaz / güvenme dostuna saman doldurur postuna
33.. harama el uzatilmaz / üzümü ye bağını sorma

 


Temel Karayolları Müdürlüğünde işe alınmıştır; görevi ise yollardaki çizgileri çekmektir. Temel'e bir kutu boya ve fırça verilir. Temel çizgileri çekmeye başlar. Bir gün amiri gelir ve çizelgeye bakar; "1. gün 500 metre, 2. gün 300 metre, 3. gün 150 metre, 4. Gün 100 metre.." "Temel", der "her gün gittikçe tembelleşiyorsun galiba?" Temel cevap verir: "Aksine amirum daha çok çalışayrum lakin gün geçtikçe boya kutusundan daha fazla uzaklaşayrum."

 


Amerikan üroloji üst kurulunun yaptığı bir araştırma sonucu sex hayatında başarısız olan insanlar
bu yazıyı okurken mouseyi sol elleriyle tutarlarmış

Güçlü kolları ile beni koltuğa oturttu, üstüme abandı,
eline aldığı kocaman aletini ağzıma soktu,
çok canım yandı ve ağzımdan kanlar akıyordu; ama çürük dişimi sonunda çekmişti.

Her gün ağzına al, okşarcasına dudaklarının arasında gezdir, zevkin doruklarına  ulaştığında daha da hızlan ve sonra macunu tükür,
fırçayı temizle diş sağlığına dikkat et.


Sen sen ol kapı önünde aşk yapma, aşkın gözü kördür ama komşununki asla.

Kadının biri akşama kadar mutfakta durmuş, hiçbir şey düşünmemiş Neden?
  * Çünkü tefal herşeyi düşünmüş.

 



Komik ama gerçek bir olay...

WordPerfect'in yardım hattında banda alınmış bir telefon
konuşması. Bu konuşma sonrası Helpdesk (= yardım masası) elemanı işinden kovuluyor. Kovulduktan sonra da şirketi kendisini
"gerekçesiz" işten çıkardığı için mahkemeye veriyor.

İşte Telefon Konuşması :

- Yardım hattı, buyrun, nasıl yardımcı olabilirim?
- Bir sorunum var.
- Nasıl bir sorun?
- Yazı yazıyordum, birden bütün kelimeler gitti?
- Gitti mi?
- Yok oldu!
- Ekranda şu anda ne görüyorsunuz?
- Hiç bir şey.
- Hiç bir şey mi?
- Yazdığım hiç bir şey ekrana çıkmıyor.
- Hala Wordperfect programında mısınız yoksa
programdan çıktınız mı?
- Bunu nereden bileyim?
- Ekranda bir "C" harfi görüyor musunuz?
- Bir "hece" mi...
- Boşverin. Ekranda yanıp sönen bir çizgi var mı?
- Söyledim ya hiç bir şey yazmıyor.
- Monitör üstünde yanan bir lamba var mı?
- Monitör ne?
- Ekranı olan yer, televizyon gibi... Çalıştığını
gösteren küçük bir lamba var mı?
- Bilmiyorum.
- Monitörün arkasına bakın, oraya bir elektrik kablosu
giriyor olması lazım. Görebiliyor musunuz?
- Evet.
- Harika, o kabloyu takip edin duvarda elektriğe bağlı
mı bana söyleyin.
- Bağlı
- Harika. Monitörün arkasına bakınca bağlı olan tek
kablo mu gördünüz, yoksa iki tane mi?
- Görmedim.
- Tekrar bakar mısınız, ikinci bir kablonun da bağlı
olması lazım.
- Evet buldum.
- Tamam, şimdi onu takip edin bilgisayara bağlı mı
diye bakın.
- Kabloya ulaşamıyorum.
- Ulaşmayın, bağlı mı diye bakabilir misiniz?
- Olmuyor.
- Bir şeyden destek alıp eğilip bilgisayarın arkasına
baksanız....
- Eğilmek dert değil, karanlık olduğu için
bakamıyorum.
- Karanlık?
- Ofisin ışıkları kapalı, pencereden gelen ışık
yetmiyor.
- Ofisin ışıklarını yakın.
- Yanmaz.
- Neden?
- Elektrikler kesik.
- Elektrikler mi kesik. Tanrım...!(kısa bir sessizlik)
Bilgisayarın kutusu, kitapları herşeyi duruyor mu?
- Evet dolapta.
- Simdi bilgisayarı sökün , aynen aldığınızdaki gibi
paketleyin ve aldığınız dükkana iade edin.
- Durum bu kadar kötü mü?
- Korkarım öyle!
- Peki tamam. Onlara ne diyeceğim?
- "Ben bilgisayar kullanamayacak kadar aptalım"
diyeceksiniz...

 


karacaoğlnın yurek burkan hikayesi Hüzünlenmeye hazırsanız buyurun karacaoğlanın acı hik¢yesi Güney illerimizde bir söylenceye (efsaneye) göre Karacoğlan'ın yaşamı şöyledir: Asıl adı Hasan'mış. Daha bir yaşına basmadan anadan öksüz kalmış. Beş yaşına varmadan da babası Kara İlyas, Ko­zan derebeyi Hüsam Bey(*} tarafından askere alınmış. Bir daha da dönmemiş. Böylece küçük Hasan ortalıktı kalakalmış ! Anasının "Karaca" diye sevip doyamadığı Hasan'a köyden (Farsak köyünden) Serdengeçti Osman Ağa sahip çıkmış. Ona babalık etmiş, büyütmüş. Yaşı on sekize gelince de, köyde kimi kimsesi olmayan dilsiz bir kızla evlendirmek istemiş. Karacoğlan, bu dilsiz kızla evlenmek istememiş. Ama bu düşüncesini çok sert bir adam olan babalığı Osman Ağa'ya da söyleyememiş. Çareyi köyden kaçmakta bulmuş. Düğün hazırlıkları yapılırken bir gece köyden kaçmış. Karacoğlan dağlar, tepeler aşmış, nereye gittiğini bi­meden durmadan yürümüş... Yorgunluktan yürüyemez duruma gelince, ulu bir çam ağacının altına oturmuş. Daha oturur oturmaz da uyumuş. Uykusunda ak sakallı bir dede, Karacoğlan'a dolu bir tas uzatmış: - İç şunu, iç ki, yorgunluğun ve dargınlığın son bulsun. Dilin bülbül, gönlün şen olsun, demiş. Karacoğlan, tası başına dikip içince kendine gelmiş. Yorgunluğu üstünden gidivermiş. İçinin çalıp söylemek isteğiyle coştuğunu görmüş. Sazını eline alıp yeniden yollara düşmüş... Bir gün Aladağlar'da bir Türkmen obasına konuk olmuş. Çalıp söylemiş. Oba halkı Karacoğlan'ı çok sevmiş: - ‚şık, hiç üzülme, demişler. Burasını kendi oban gibi bil, burda kal, obamız şenlensin ! Karacoğlan obada kalmış. Günler gelip geçerken, Karacoğlan obabaşı Boran Bey'in biricik kızı Elife ¢şık olmuş. Boran Bey de babalığı Osman Ağa gibi sert bir adammış. Derdini içine gömmüş, gizlice obayı terketmiş... Dağları aşa aşa, günlerden bir gün Karaman iline gelmiş. Orada da Boran Bey'in obasıyla karşılaşmasın mı ? Hem şaşırmış, hem sevinmiş. Elif de aylardır Karacoğlan'ın özlemiyle yanıp tutuşuyormuş... Bir gece gizlice buluşup obadan kaçmışlar. Uzaklarda, çok uzaklarda, bir obaya, obanın beyi Tuğrul Bey'e sığınmışlar. Tuğrul Bey, obalılar, çok iyi karşılamışlar bunları. Artık Karacoğlan'la Elif orada katmışlar. Tuğrul Bey, dillere destan bir düğün yaptırarak bunları evlendirmiş. Karacoğlan obalılara saz çalıyor, Elif de ev işleriyle uğraşıyor, mutluluk içinde geçinip gidiyorlarmış. O yörede Köse Veli derler bir adam varmış. Elif ’e tutulup ¢şık olmuş. Bir gece Karacoğlan yokken, çadıra girivermiş, Elife saldırmış. Ne yapsın Elifcik? Bir duyan olmasın, rezil olmayalım diyerek sesini çıkaramamış. Karacaoğlan bu olayı öğrenince çok üzülmüş. Derdinden deli olmuş. "Demek Elif bana ihanet etti !" diyerek obadan ayrılmış, yeniden gurbete çıkmış. Gönlü kırık, yıllarca gurbet ellerde dolaşıp durmuş... Elife gelince, o da, o günden sonra kara çadırından hiç dışarı çıkmamış. "Ergeç gerçeği öğrenecek, bana dönecek!" umuduyla Karacoğlan'ın yolunu gözlemiş. Bir zamanlar oba­nın en güzel gelini olan Elifcik de yaşlanmış, artık obanın Elif Ana'sı olmuş... Elif Ana bir gün çadırın önünde otururken, oradan geçen bir çerçiye sormuş: - Çerçi kardaş, hiç gezdiğin yerlerde onu gördün mü? Çerçi de: - Sen kimden söz ediyorsun teyze ? demiş. - Kimden olsun çerçi kardaş, Karacamdan söz ediyorum ! - Elif dedikleri sen misin? - işte o benim kardaş! Boran Bey'in kızı, Karacoğlan'ın Elifi... Çerçi oradan hızla ayrılmış. Gidip Karacoğlan'ı bulmuş: - Çabuk ol, demiş, artık inadından vazgeç. Elifin eli ayağı tutmaz olmuş. Yolunu gözleyip duruyor. Ya yetişirsin, ya yetişemezsin, çabuk ol, hemen yola düş! Karacoğlan çerçiye: - işte görüyorsun durumumu, ben bu bükük belle ta oralara nasıl giderim? deyince, çerçi de: - Hadi atla atıma, deyip Karacoğlan'ı eski obasına gö­türmüş. Bütün oba Karacoğlan'ın başına toplanmış. Ayakta zor durabilen Karacoğlan: - Nerede? diye sormuş, Elif nerede ? Kalabalık donup kalmış, kimseden ses çıkmamış. - Yoksa öldü mü ? Yaşlılardan biri mezarlığı göstermiş: - işte orada ! Gençlerin yardımıyla Karacoğlan mezarlığa varmış. Yeni bir dut fidanı dikilen Elifin mezarının başına oturmuş. Sazını göğsüne bastırarak söylemeye başlamış: "Şu yalan dünyaya geldim geleli, Tas tas içtim ağuları sağ iken. Kahpe felek vermez benim muradım, Viran oldum mor sümbüllü bağ iken...'' Sonra sazını dut fidanına asmış: - Bu saz burada kıyamete kadar kalacak, demiş, oraya yığılıp kalmış... Obalılar, Karacoğlan'ı Elifin yattığı tepenin karşısına gömmüşler.(**) Derler ki, her yıl ilkbaharda, o tepenin üstünde biri yeşil, biri mavi iki ışık yükselir, gökyüzünde birleşir. Karacaoğlan'la Elifin sevgileridir bunlar... Saza gelince, o saz da yıllarca orada asılı kalmış. Çürü­müş, yenisini yapıp asmışlar. Dut ağacı yaşlanmış, yıkılmış, Yeni bir dut fidanı dikmişler. Yüzyıllardır, yel estikçe Karacaoğlan'ın sazı kendi kendine ötüp durmuş... 

 


hoşgeldiniz efendim, buyrun ne alırdınız?
+bana bi hamburger..
-hemmen geli..
+yalnız daha bitmedi..
-buyrun dinliyorum.
+benim hamburger çift köfteli olsun, köftenin biri az pişmiş diğeri çok pişmiş olsun.. az pişmiş olan altta olsun.. ketçabı az mayonezi bol olsun.. yalnız hamburgerin ortasında mayonez olmasın, kenarlara yayın onu.. ayrıca domates ve marul da koyun ama birbirlerine değmesinler..

-hoşgeldiniz, ne alırdınız?
-sprite var mı?
-var efendim.
-o zaman bir light cola alıyım.
-?!
-

amca ben köfte istiyom çok.
- tamam getireyim. otur istersen şu masaya.
- olmaz ben köfte istiyom.
- tamam getircem dedim. otur bekle biraz.
- köfte.
- hasbin allaah...
- hayır köfte
- tamam be dur! usta bi yarım köfte çeek.
- yarım değil köfte... sadece köfte. 

 


Amerika'da küçük bir kasabada tenha bir pub.. Hayli çarpıcı bir sarışın bara doğru yaklaşır ve barmene doğru eğilir.. Barmen hemen karşılık verir, o da eğilir barın üzerinden sarışına doğru.. Sarışının hareketleri de, sesi de iç gıcıklayıcıdır.. Elini uzatır, parmaklarını barmenin sakallarının içine sokarken konuşur;
- ''Buranın yöneticisi senmisin?''.
Sarışın, barmenin yüzünü iki eli ile okşarken adam yanıt verir;
- ''Pek sayılmam''.
Kadın ellerini barmenin sakallarından saçlarına kaydırırken gene kısık sesle fısıldar;
- ''Bana yöneticiyi çağırabilirmisin hemen, ona söyleyeceklerim var''.
Adamın nefesi kesilir;
- ''Şu anda çağırmama imkan yok''.
Tahrik olduğu artık iyice anlaşılmaktadır..
- ''Bana söyleyin, ben yardım edebilirim belki''.
- ''Tabii edebilirsin'' der, sarışın iyice kısıklaştırdığı sesi ile; Bu sırada parmaklarını barmenin ağzına uzatmış, adamın onları emmesine de izin vermiştir..
- ''Tabii yardım edebilirsin hayatım Ona de'ki, bayanlar tuvaletinde, tuvalet kağıdı kalmamış!''...

 


Bilgisayar Manileri Çarsambayi sel aldi Bir yar sevdim el aldi Keske sevmez olaydim Mail listem bos kaldi! Chatte baska güzelsin Mailde baska Aldirma söz olur diye Tak takistir Sür sürüstür Inadina gel, Gece vakti MIRC odasina Sira sira dikenler Beyaz gömlek dikenler Bakisindan bellidir Sabaha kadar chatenler Yüzümde çifte benler, Hayran oldu görenler Bilmem nasil vazgeçe, Senden virüs yiyenler. Bir soganin basi misin? Cevahir tasi misin? Sana bir mail yollasam Cebinde tasir misin? Bir virüs vurdu bizi, Dal gibi kirdi bizi, Araya girdi hacker, Mailler ayirdi bizi Yarine mektup yazmadin mi? ince oya yapmadin mi? Sebek yüzlü kaynanam Biz chat yapiyoruz anlamadin mi? Hey bahtiyar, bahtiyar Bahtiyarin vakti var. Bir güzelin oldugu kadar Çirkinin de chatmaya hakki var. Masamda çifte hoparler Hayran oldu görenler Bilmem nasil vazgeçe., Seninle chatlesenler Modemi 56K gelin Islemcisi Pentium gelin Cilveli mesajlarindan Sevdigin belli gelin.

 


Elhamdürüsü ile

kızlar sürüsü ile

sabah birisi ile

akşam birisi ile

Aminnnnnnnnnnn.!!

Allahım...

karımı her türlü tehlikeden koru gerekirse ben tehlikeye

atılayım onu hiç yorma gerekirse ben yorulayım

o çalışmasın ben çalışayım

o hasta olmasın ben olayım

Allahım

o aldatmasın

ben aldatayım

benim güzel karım dul kalmasın ben kalayım

Amin.... Kahkaha

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol